“Verdichtung”, Almanca'da “yoğunlaşma” anlamına gelen bir terim olup, özellikle ABD şehirlerinde yaygın olan kentleşme modeline, yani “urban sprawl”a bir alternatif sunmaktadır. Zürih'in kentleşme stratejisinin temelini oluşturan bu yaklaşım, şehirlerin çeperlerinde yeni alanlar açmak yerine, mevcut binaları yeniden düzenleyerek, kat sayısını artırarak veya binalar arasındaki mesafeyi azaltarak daha fazla yaşam alanı yaratmayı hedefler. Yazar, kendisinin de bu tür bir “Verdichtung” projesiyle oluşturulmuş bir binada yaşadığını ve geçmiş haritalarda bu tür dönüşümlerin sıkça görüldüğünü belirtiyor.
Ancak, bu yoğunlaşma stratejisinin bazı olumsuz yönleri de bulunmaktadır. Yüksek katlı binalar ve birbirine çok yakın daireler, özellikle güneş ışığı, mahremiyet veya sessizlik gibi konularda talebi olmayan veya finansal olarak bu talepleri karşılayamayacak kişiler için uygun yaşam alanları yaratmaktadır. Örneğin, eski bir otopark alanının tamamen beton balkonları birbirine bakan otel benzeri bir komplekse dönüştürülmesi, bu durumun çarpıcı bir örneğidir. Bu tür projeler, genel yaşam alanını artırsa da, yaşam kalitesi açısından bazı tartışmaları beraberinde getirmektedir.
“Verdichtung” projeleri, Zürih'teki mülkiyet yapısında da önemli değişikliklere yol açmıştır. 2010'da özel şahısların mülkiyet oranı %41 iken, 2024'te bu oran %31'e düşmüştür. Bu düşüş, İsviçre'nin Avrupa'daki en düşük ev sahipliği oranına sahip olma eğilimiyle uyumlu olsa da, “Verdichtung”ın bu değişimde önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Mevcut binaları yıkıp daha yoğun yapılar inşa etmek, özel şahıslar için hem karmaşık hem de maliyetli bir süreç olup, komşuların itirazları projeleri geciktirebilmektedir. Bu durum, “Verdichtung” projelerinin genellikle büyük özel şirketler, kooperatifler (Genossenschaft) veya emeklilik fonları tarafından üstlenilmesine neden olmaktadır.
“Verdichtung” stratejisi, kentlerin sürdürülebilir büyümesini hedeflerken, yaşam kalitesi ve mülkiyet yapısı üzerinde önemli sosyal ve ekonomik etkiler yaratmaktadır.