Yazar, LinkedIn hesabını silerek ferahlatıcı bir mola verdiğini belirtiyor. Platformun "sinerji" adına bağlantı kurmak isteyen SEO ve sanal asistan iş geliştirme yöneticilerinden, "sadece bir soru sormak isteyen" yaşam koçlarından ve işe alımcıların kopyala-yapıştır içeriklerinden sıkıldığını ifade ediyor. Yazar, zamanını yalnızca keyif aldığı ve özgünlük değerlerini destekleyen, "büyüme hilesi saçmalıklarını" reddeden platformlara yatırmaya odaklandığını vurguluyor. LinkedIn'in kendisine ne zaman değer kattığını sorguluyor ve doğum gününde tanımadığı yüzlerce kişiden gelen kutlama mesajlarının, platformdaki etkileşimlerin ne kadar kişisel olmayan bir seviyeye indiğini gösterdiğini anlatıyor.
Makale, LinkedIn'in değerini sorgulayan tek kişinin kendisi olmadığını, TechCrunch'tan John Biggs'in de platformdan nefret ettiğini ve onu "ödüllü acı biberinin veya köpeğinin resmini görme faydası olmayan Facebook gibi" bulduğunu belirtiyor. Yazar, bazı kişilerin LinkedIn'de iş ve fırsatlar bulduğunu kabul etse de, kendisinin bu kişilerden biri olmadığını ve platformu son derece samimiyetsiz ve özgünlükten uzak bulduğunu dile getiriyor. LinkedIn'i, insanların hayatlarının gerçekliğini, özenle hazırlanmış bir vitrinle uzlaştıramadığı bir "satış cehennemi" olarak tanımlıyor. Gerçek satışın, gündemsiz bir şekilde ilişki kurmak, yardım etmek ve bir şeyler sunmadan önce vermek olduğunu belirten yazar, LinkedIn'in bu yaklaşımın tam tersi olduğunu ve genellikle markaya uygun olmayan, beceriksiz satış konuşmaları veya veri kazıma kampanyalarıyla dolu olduğunu ifade ediyor.
LinkedIn'in profesyonel ağ oluşturma iddiasına rağmen, birçok kullanıcı için samimiyetsiz, spam dolu ve yüzeysel etkileşimlere yol açan bir platform haline geldiği eleştirisi, dijital profesyonel etkileşimlerin geleceği hakkında düşündürüyor.