Aspirin ve onun sözde kaynağı olan söğüt kabuğunun tarihi, genellikle filmlerden ve edebiyattan aşina olduğumuz hikayelerle doludur. Antik Mısır'da ateşli hastalar için söğüt kabuğu çayı hazırlanması veya Hipokrat'ın iltihaplı ağrılar için söğüt kabuğu reçete ettiği gibi anlatılar yaygındır. Ancak, bu tür anekdotlar ne kadar tanıdık olsa da, aspirinin ve söğüt kabuğunun kökenleri hakkındaki gerçekler oldukça belirsizdir. MÖ 400'lü yıllardan kalma doğrulanmış bir belgenin olmaması, Hipokrat'ın bu tedaviyi gerçekten uygulayıp uygulamadığını kesin olarak bilmemizi engeller. Tıbbi ve bilimsel tarihler genellikle eksik bilgilere dayanarak anlatılır ve bu durum, bilgilerin doğruluğunu sorgulamayı gerektirir.
Dünyanın en yaygın tüketilen ilaç sınıflarından birinin tarihi, kökenlerinin araştırılmasındaki zorlukları açıkça ortaya koymaktadır. Bu zorlukların bazıları kötü kayıt tutma veya belirsiz çeviriler gibi tarihi nedenlerden kaynaklanırken, bazıları ise siyasi çalkantılar veya bilime sıklıkla müdahale eden önyargılar gibi güncel sorunlarla ilişkilidir. Yazarın amacı, sadece bu farmasötik ürünün hikayesini anlatmak değil, aynı zamanda epidemiyolojideki kanıt sentezi alanındaki onlarca yıllık çalışmasının kendisine bilimsel tarihi araştırmanın zorlukları hakkında öğrettiklerini paylaşmaktır. Makale, Hipokrat veya Plinius gibi orijinal kanıtlardan bilinen iddiaları, birincil destek olmadan yapılan iddialardan ayırmayı hedeflemektedir.
Aspirinin kökenleri, bilimsel araştırmanın zorluklarını gözler önüne sermek için iyi bir konu teşkil eder. Bunun iki temel nedeni vardır: Birincisi, hikayeler binlerce yıl öncesine dayanır ve ikincisi, aspirin o kadar başarılı bir ilaçtır ki üzerinde çalışılabilecek bol miktarda malzeme bulunmaktadır. Aspirin ve diğer non-steroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAID'ler), dünya çapında en yaygın reçete edilen ilaçlar arasındadır ve birçoğu reçetesiz temin edilebilecek kadar güvenlidir. Bu durum, onun tarihini daha da ilgi çekici kılmaktadır.
Aspirinin kökenlerine dair yaygın inanışların bilimsel kanıtlarla ne kadar çelişebileceğini ve bilimsel tarihin araştırılmasındaki metodolojik zorlukları gözler önüne seriyor.