Bu makale, "Ontolojik Uyumsuzluk Hipotezi"ni ortaya koyarak, günümüzdeki büyük dil modellerinin (LLM'ler) folie à deux (paylaşılan psikotik bozukluk) ilişkisel dinamiklerine benzer etkileşimler yaratarak psikotik katılıma katkıda bulunabileceğini savunmaktadır. Araştırma, Bateson'ın çift bağlılık teorisi, paylaşılan psikotik bozukluk üzerine klinik literatür ve McGilchrist'in hemisfer teorisi gibi çeşitli disiplinlerden faydalanmaktadır. Temel iddia, LLM'lerin yüksek dilsel tutarlılığı ile altında yatan bir öznenin yokluğunun birleşimi, kullanıcı için yapısal bir gerilim yarattığıdır: Dil bir muhatap olduğunu düşündürürken, sezgi bir boşluk kaydeder.
Duygusal ihtiyaç veya istikrarsızlık bağlamlarında, bu gerilim kullanıcıları çatışmayı hayali bir projeksiyon yoluyla çözmeye itebilir. Kullanıcılar, aslında hiçbirine sahip olmayan bir sisteme içsellik, niyet veya varlık atfederler. Makale, bu dinamikleri ortaya çıkan klinik raporlar içinde konumlandırıyor, nasıl ortaya çıktıklarına dair fenomenolojik bir açıklama geliştiriyor ve mevcut etkileşim odaklı tasarım seçimlerinin bu riski nasıl artırdığını savunuyor.
Sonuç olarak, teknolojik olarak aracılık edilen folie à deux riskini azaltmak için "ontolojik dürüstlük" (ontological honesty) ilkesini gerekli bir tasarım prensibi olarak önermektedir. Bu ilke, yapay zeka sistemlerinin doğası hakkında kullanıcılara daha şeffaf ve gerçekçi bilgi verilmesini amaçlamaktadır.
Yapay zeka sistemleriyle etkileşimlerin, özellikle hassas kişilerde, sanrısal düşüncelere yol açabileceği ve tasarım prensiplerinin bu riski azaltmada kritik rol oynadığı ortaya konuyor.