“Öfke yemi” (rage bait), sosyal medyada sıkça karşılaşılan, kullanıcıların güçlü olumsuz duygularını – tiksinti, öfke veya ahlaki kızgınlık – tetikleyerek etkileşim yaratmayı hedefleyen bir içerik türüdür. Bir mutfak tezgahına dökülen peynir sosu, sabah 4'te buz banyosu yapmayı öğütleyen bir “verimlilik gurusu” ya da makarnayı sütle pişiren biri gibi örnekler, bu tür içeriklerin tipik örnekleridir. Bu stratejiyi kullananlar, dikkat ekonomisinde birer girişimci olarak görülür; çünkü algoritmik çağda tek geçerli para birimi dikkattir. Bu kitap, öfke yemininin bir ahlaki yargıdan ziyade, psikolojik tetikleyicileri, toplumsal sinir uçlarını ve algoritmik boşlukları kullanarak geçici rahatsızlığı kalıcı bir etkileşime dönüştürmenin bir yol haritasını sunmaktadır. Peki, öfke yemi neden bu kadar etkili? Cevap oldukça basit: Bir trafik kazasından gözünüzü ayıramazsınız. Nörobilim, olumsuz duyguların olumlu olanlara göre daha hızlı işlendiğini ve daha uzun süre hatırlandığını gösterir; bu, evrimsel bir özelliktir. Sosyal medya algoritmaları da bu prensibi benimsemiştir. Güçlü olumsuz tepkileri tetikleyen içeriklerin (tiksinti, öfke, ahlaki kızgınlık) kullanıcıları platformda daha uzun süre tuttuğunu keşfetmişlerdir. Bir “beğeni” güzel olsa da, 47 yanıtlı bir “BU İĞRENÇ” yorumu, algoritmik açıdan altın değerindedir. Kitap, öfke yemininin beş temel kategorisini inceler: Duyusal Rahatsızlık (yemek suçları gibi düzeni bozan içerikler), Kabile Savaşları (kimliğe veya değerlere saldıran içerikler), Ekonomik Kaygı (kapitalizmde başarısızlık hissi yaratan içerikler), Sosyal Sürtünme (yazılı olmayan sosyal kuralları ihlal eden davranışlar) ve Algoritma Manipülasyonu (düzeltme dürtüsünü etkileşim metriklerine dönüştüren teknik hileler). Bu mekanizmaları anladıktan sonra, kullanıcılar bu tür içeriklere farklı bir gözle bakacak ve ya kızmaya devam etme ya da basitçe kaydırma seçeneğine sahip olacaklardır. Her iki durumda da algoritma kazanır.
Sosyal medya algoritmalarının insan psikolojisindeki olumsuz duyguları hedef alarak etkileşimi nasıl artırdığını ve içerik üreticilerinin bu durumu nasıl bir iş modeline dönüştürdüğünü ortaya koyuyor.