John Updike, üretkenliğiyle tanınan bir yazardı. Hayatı boyunca romanlar, kısa öyküler, şiir koleksiyonları, kitap eleştirileri, sanat eleştirisi, anı ve hatta çocuk kitapları gibi onlarca hacimli eser kaleme aldı. Genç yaşta kariyerine başladığından itibaren, neredeyse her gününü arkadaşlarını ve ailesini çizerek, kitap yazarak, kitap okuyarak ve okuduğu kitaplar hakkında yazarak geçirdi. Onun için yazmak, yaşamın ayrılmaz bir parçasıydı ve bu üretkenlik, eserlerinin yoğunluğu ve zekasıyla da kendini gösteriyordu.
Updike'ın yeni yayımlanan mektuplarından oluşan bu büyük seçki, okuyucularına yazarın kitap yazmadığı zamanlarda arkadaşlarına ve ailesine yazdığı yazılı koridorlarda gezinme fırsatı sunuyor. Bu mektupların en yaygın konusu, şaşırtıcı olmayan bir şekilde, ya üzerinde çalıştığı kitaplar ya da hayatında başına gelen ve nihayetinde (eğer mektup sayfasında yeterince iyi test edilirse) daha fazla kitaba dönüştürülebilecek ayrıntılı olaylardı. Updike'ın kurgusunun en keyifli ve sürükleyici özelliklerinden biri, cinsel aktivite, haber bültenleri, hava durumu ve Amerikan kolektif yaşamının tüm günlük karmaşası gibi sıradan insan olaylarını zarif ve büyüleyici bir şeye dönüştürebilmesiydi. Yalnızca annesine iki binden fazla not ve mektup yazdı; bu, annesinin yakınlarda yaşamasına rağmen yaptığı bir şeydi.
Editör James Schiff'in tahminlerine göre, Updike hayatı boyunca 25.000'den fazla mektup ve not kaleme aldı. Bu yazışmalar, aciliyetten ziyade, ince detaylı düzyazıya dönüştürülebilecek hemen her şeyi neşeli bir kabullenişi ifade ediyordu. Özellikle evliliğinin ilk yıllarında, Pennsylvania'daki ailesine yazdığı mektuplarda, sıradan bir haftanın bile nasıl aksiyon dolu bir hikayeye dönüştürülebileceğini gösteriyordu. Bu mektuplar, Updike'ın yaşamı gözlemleme ve onu sanata dönüştürme yeteneğinin bir kanıtı niteliğindedir.
John Updike'ın yaşamı ve yazışmaları, sıradan olayları edebi eserlere dönüştürme yeteneğinin ve üretkenliğinin ardındaki ilhamı gözler önüne seriyor.