Todd Gitlin, Clancy Sigal ile ilk kez 1963'te, Doris Lessing'in "The Golden Notebook" adlı romanını okurken tanıştı. Romandaki Saul Green karakterinin Sigal'dan esinlenildiğini öğrenen Gitlin, kendisi de o dönemde solcu bir aktivist olduğu için kitaptan derinden etkilendi. Lessing'in sol siyaseti ve yazarlığı insani gerçekler olarak ele alması, Gitlin'i büyüledi. Saul Green, eski bir sendika örgütleyicisi, kara listeye alınmış bir Hollywood ajanı ve yazarlıkta tıkanmış, sürgündeki bir Komünist olarak tasvir ediliyordu. İdeallerine bağlı kalmaya çalışsa da, geçmişin hayal kırıklıklarıyla boğuşan bu karakter, Anna Wulf ile "bir delilik kozası" olarak tanımlanan dönüştürücü bir ilişkiye girer.
Saul, eski yoldaşlarıyla bağ kurmakta zorlanır; onlar ya evlenmiş ya da başarılı olmuşlardır. O ise Londra'da hasta, uykusuz, politik bir mülteci ve sinirleri bozuk bir halde yaşamaktadır. Komünist inançlarından, kötü ilişkilerinden ve savaş teröründen kurtulmaya çalışan Anna Wulf'ta kendi gibi dağılmış bir ruh bulur. Anna, Saul'un "neşeli asker tavrından" etkilenir ancak zamanla onun "canavar" yönlerini, "soğuk düşmanlık anlarını" ve Anna'nın "orta sınıf" kökenleriyle alay etmesini de fark eder. Tarihin onları terk ettiği bir dönemde, aşıklar, suçlayıcılar ve itirafçılar olarak birbirlerine sarılırlar. Anna bütünlük ararken, Saul "insanlardan bir tür cesaretin gittiği" bir zamana takılıp kalmıştır ve "her şeyi değiştirebileceğimize inanan idealist çocuk çetesinde olduğum zamana geri dönmek için her şeyi veririm" der.
Lessing'in karakterleri, Gitlin'in Yeni Sol kuşağının yıpranmış, tükenmiş öncüleri gibiydi. Anna Wulf'un "zamanımızın gerçeği savaştı, savaşın yakınlığıydı" sözleri, Küba Füze Krizi'nin eşiğinden dönen ABD ve Sovyetler Birliği döneminde yankı buluyordu. Kitap, kadınların tutkularını ve ikilemlerini ciddiye almasıyla da dikkat çekiyordu, onların "özgür kadınlar" olma arayışlarını dile getiriyordu.
Bu makale, Doris Lessing'in "The Golden Notebook" romanının ve romanın ilham kaynağı Clancy Sigal'ın, 20. yüzyılın ortalarındaki sol siyasetin ve entelektüel yaşamın karmaşık dinamiklerini nasıl yansıttığını ve sonraki nesilleri nasıl etkilediğini derinlemesine inceliyor.