Şans, kontrolümüz dışında gibi görünse de, aslında onu artırmanın yolları vardır. Makale, beklenmedik ve iyi şeylerin başımıza gelme olasılığını artırmanın en etkili yollarından birinin, yaptığımız işleri kamuya açık bir şekilde yayınlamak olduğunu vurguluyor. Açık kaynak bir kütüphanenin popüler olması, konferans davetleri almak, yeni bir iş bulmak, danışmanlık müşterisi edinmek veya bir podcast'e davet edilmek gibi durumlar, teknik dünyada şans olarak nitelendirilebilir. Bu tür fırsatlar tamamen bizim kontrolümüzde olmasa da, kendimizi bu fırsatlara daha açık hale getirebiliriz.
İşlerimizi kamuya açık bir şekilde yaparak, kendimize bir itibar ve bir geçmiş oluştururuz. Bu, herhangi bir özgeçmişten çok daha iyi bir şekilde bizim adımıza konuşan bir eserler bütünü yaratır. Amaç ünlü olmak değil, şansın bizi bulma olasılığını artırmaktır. Jason Roberts'ın "Şans Yüzey Alanı" (Luck Surface Area) kavramı bu durumu çok iyi açıklar: Şans = [Yapılan İşler] * [İnsanlara Anlatılanlar]. Ne kadar çok şey yapıp ne kadar çok insana anlatırsak, şans yüzey alanımız o kadar genişler ve şansın bize denk gelme olasılığı o kadar artar.
Bu yaklaşımın ilk adımı elbette "işi yapmak"tır. Makale, bu rehberi okuyan çoğu kişinin zaten bir şeyler yapmaya yatkın olduğunu, ister bir geliştirici, tasarımcı, yaratıcı veya yazar olsun, bir şeyler üretme eğiliminde olduğunu belirtiyor. Önemli olan, bu yapılan işlerin sadece üretilmekle kalmayıp, aynı zamanda başkalarıyla paylaşılmasıdır. Birçok kişi, yaptığı işlerin paylaşmaya değer olmadığını düşünebilir veya sadece yapmak isteyip başlayamayabilir. Ancak bu bariyerleri aşarak işlerimizi yayınlamak, kariyerimizde ve kişisel gelişimimizde yeni kapılar açar.
Yaptığınız işleri kamuya açık bir şekilde paylaşmak, kariyerinizde ve kişisel yaşamınızda beklenmedik fırsatların kapısını aralar.