2022'de yayımlanan bir fare çalışması, burun karıştırma alışkanlığı ile demans riskinin artması arasında potansiyel bir bağlantı olduğunu öne sürüyor. Araştırma, burun dokusunda hasara yol açan burun karıştırmanın, belirli bakteri türlerinin beyne daha kolay ulaşmasına zemin hazırlayabileceğini gösterdi. Beyin, bu bakterilerin varlığına Alzheimer hastalığının belirtilerine benzer tepkiler veriyor. Özellikle Chlamydia pneumoniae adlı bakterinin, insanlarda pnömoniye neden olabilen ve geç başlangıçlı demans vakalarının çoğunda insan beyninde de bulunan bir tür olduğu belirtiliyor.
Griffith Üniversitesi'nden bilim insanlarının yürüttüğü bu çalışmada, bakterilerin farelerde koku alma siniri (burun boşluğu ile beyni birleştiren sinir) yoluyla beyne ulaşabildiği gözlemlendi. Burun mukozasında (nazal epitel) hasar olduğunda, sinir enfeksiyonlarının daha da kötüleştiği ve bunun fare beyinlerinde amiloid-beta proteininin daha fazla birikmesine yol açtığı tespit edildi. Bu protein plakları, Alzheimer hastalarının beyinlerinde de yüksek konsantrasyonlarda bulunuyor. Nörobilimci James St John, Chlamydia pneumoniae'nin doğrudan burundan beyne giderek Alzheimer hastalığına benzer patolojileri tetikleyebileceğini gösteren ilk çalışma olduklarını belirtti ve bulguların insanlar için de potansiyel olarak endişe verici olduğunu ekledi.
Çalışma, bakterinin farelerin merkezi sinir sisteminde 24 ila 72 saat gibi kısa bir sürede yerleşme hızına dikkat çekiyor. Burun, bakteri ve virüsler için beyne hızlı bir yol olarak görülüyor. Her ne kadar bu etkilerin insanlarda da aynı olacağı kesin olmasa ve amiloid-beta plaklarının Alzheimer'ın doğrudan nedeni olup olmadığı hala tartışılsa da, bu yaygın nörodejeneratif durumu anlamak için umut vadeden bu tür ipuçlarını takip etmek büyük önem taşıyor. Bilim insanları, bu bulguların insanlar üzerinde de doğrulanması için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Bu araştırma, Alzheimer hastalığının başlangıcına dair mevcut gizemleri aydınlatabilecek ve hastalığın önlenmesi veya tedavisi için yeni yaklaşımlar sunabilecek potansiyel bir mekanizmayı ortaya koyuyor.