ABD Yüksek Mahkemesi üyeleri, muhafazakarlar bile dahil olmak üzere, geleneksel olarak kurumlarının itibarını önemsemişlerdir. Mevcut Başyargıç John Roberts, liberaller tarafından bile mahkemenin tarafsız bir hakem imajının sadık bir savunucusu olarak övülmüştür. Onlarca yıl boyunca Amerikalılar, mahkemenin partizan çekişmelerin üzerinde olduğuna inanmıştır. Ancak Donald Trump'ın ikinci döneminde, Yüksek Mahkeme'deki muhafazakar süper çoğunluk, başkanın yetkilerini güçlendirme fırsatını değerlendirmiş ve bu durum, mahkemenin kamuoyu nezdindeki onayının çökmesine neden olmuştur. Makale, liberallerin kendi meşruiyetini isteyerek baltalayan bu yeni mahkeme gerçeğine nasıl ayak uydurması gerektiği sorusunu ele alıyor.
Muhafazakar yargıçlar, başkana güç atfetme ve kendilerine daha fazla yetki tanıma hedeflerini gerçekleştirmeye hevesli görünüyorlar ve kamuoyunun veya hukuk camiasının mahkemenin eylemleri hakkında ne düşündüğünü artık umursamıyorlar. Liberallerin bu duruma genellikle mahkemenin yüksek itibarına duyulan nostaljiyle tepki vermesi eleştiriliyor. Örneğin, Planned Parenthood v Casey davasında mahkemenin gücünün meşruiyetinden geldiği vurgulanırken, Dobbs v Jackson Women's Health Organization davasında kürtaj hakkının kaldırılmasıyla bu ilkenin göz ardı edildiği belirtiliyor. Makale, liberallerin bu nostaljiden vazgeçerek, Yüksek Mahkeme'nin ABD demokrasisindeki rolünü yeniden düzenleme fırsatını değerlendirmesi gerektiğini savunuyor. Mahkeme'nin Trump'a federal harcamalar üzerinde neredeyse tam kontrol vermesi ve başkanın "mavi" eyaletlere fonları kesme tehditleri, bu değişimin somut örnekleri olarak gösteriliyor.
ABD Yüksek Mahkemesi'nin siyasi kutuplaşma ve muhafazakar çoğunluk nedeniyle kaybettiği meşruiyet, ülkenin demokratik yapısı ve yargı sisteminin geleceği üzerinde derin etkiler yaratıyor.